
Atölye ART’ık 1982 yılında Cemil Beycan ve Şule Erdem tarafından kuruldu. Adından yola çıkarak doğaya ve çevreye saygıyı vizyon edinmiş ikili, geri dönüşüm amaçlı ürettikleri farklı disiplinlerdeki çalışmaları ile sanatı, toplumun her kesimi ile buluşturmuştur. Tasarladıkları Maskeler, Kâğıt Heykel, Masklar, Geleneksel Türk Evleri Maketleri ile toplumun farklı kesimlerini sanatla buluşturan Atölye ART’ık, pek çok festivale ve projeye katılmış; sergiler, atölyeler ve TV programları gerçekleştirmiştir.
Engelliler, kanser hastaları, kadınlar ve çocuklar için farklı tasarımlar yapan ikili, madde bağımlılığı ve çevre bilincine yönelik çeşitli projelerde de yer almışlardır.
Kanserle Dans Derneği, İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Kent Konseyi, Kırklareli Belediyesi, Çeşme Belediyesi, Karabağlar Belediyesi, Söke Belediyesi, Germencik Belediyesi, Afro Türkler Derneği, İYEM Derneği, Yaşlı Politikaları Derneği; iki gönüllü yüreğin (“Atölye ART’ık”) işbirliği yaptığı başlıca kurumlardır.

Gönüllü olmak; iyilikte, güzellikte, yardımda ve merhamette, insana insan gibi davranmakta. “Ben” duygusundan sıyrılıp “biz” olmayı becerebilmek esas olan. Çok çok eskiden vakıflar güzel yapmışlar bu işleri. İhtiyacı olanı bulup ona fark ettirmeden, onuruyla oynamadan yapmışlar. Şimdilerde vakıf denince tecavüz, taciz, kendi kesesini doldurmak akla ilk gelenler.
“Sağ elin verdiğini, sol el bilmeyecek” diyen bir dine mensubuz. İnsan olmak demek; din, dil, mezhep, ırk ve renk ayırt etmeden tüm yaratılanı eşit görmektir. Gönüllülük bir tık öndedir. Çünkü olması gereken karşıdakine sadece insan gözüyle bakabilmek ve ona göre davranmaktır.
Son zamanlarda bırakın insan olmayı, ayrıştırmak için elimizden geleni arkamıza koymuyor ve adeta bu konuda yarışıyoruz.
Çevrenizde gerçek anlamda gönüllü işler yapan kişiler varsa onlara imkânlarınız dahilinde, her zaman, manevi ve maddi destek verin. Gerçekten hem size hem topluma yararı olur. Diyoruz ya “ne yapabilirim tek başıma?” diye. Gönüllü olabilirsiniz.
Yaptığı kıymık kadar iyiliği tomruk gibi gösterenlerden değil, yaptığını kendinden başkası bilmeyenlerden olun. Bir de etrafınıza bakın, araştırın. Gerçek gönüllülük yapanları mutlaka bulursunuz. Onlara destek olun. Bugün hepimiz “gönüllülük ne demek?” onu araştırıp öğrenmekle başlayalım güne. Sonrasında zaten kendiliğinden içinde olursunuz tüm gönlünüzle.
O kadar çok alanı var ki! Kimi hastalara kimi okuyanlara kimi maddi ihtiyacı olanlara… gibi. Siz de biraz kafa yorun, mutlaka size uygun gönüllülük bulursunuz.
Yeter ki isteyin! Gerisi kolay ve çağımızın çok gönüllüye ihtiyacı var.

İlköğretimini Denizli’de tamamladıktan sonra lise öğrenimi için yatılı olarak Balıkesir’e giden Aysun İnan, Sağlık Meslek Lisesi’nden 1990 yılında mezun olmuş ve Ankara Numune Hastanesi’nde hemşire olarak çalışma hayatına başlamıştır.
Aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü’ne gece çalışarak devam etmiştir. 1994 yılında Sosyal Hizmet Uzmanı olarak mezun olmuştur. Özveriyle ve severek yaptığı hemşirelik mesleğinden yine çok severek eğitimini aldığı ikinci mesleğine 1997 yılında Sağlık Bakanlığı bünyesinde kadro değişikliği yapmıştır. Aynı yıl İzmir Konak Dr. Hayri Üstündağ Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’nde Sosyal Hizmet Uzmanı olarak çalışmaya başlamıştır.
Sosyal Hizmet Uzmanlığı’nı hem mesleki hem de hayat felsefesi olarak benimseyen Aysun İnan, 2007 yılında Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne atanmıştır ve halen aynı hastanede çalışmalarını sürdürmektedir.
İzmir’in ilk palyatif servisinin kuruluş aşamasıyla ilgili çalışmalarda yer almıştır. Çeşitli derneklerle gönüllü çalışmalar sürdürmektedir. 2015 senesinde Kanserle Dans Derneği ile tanışmış olup hastalara yönelik destek hizmetleri biçiminde dernekte faaliyetlerine devam etmektedir.

2014 yılında, henüz 26 yaşında yakalandığım non-hodgkinlenfoma (2.evre) sonrası yaşadığım öyküyü anlatmak ve bu hastalıkla dans edenlerin ellerinden tutup adımlarına yardımcı olabilmek için gönüllü olmaya karar verdim. Bir sene kadar gönüllü olabileceğim, ruhu ruhuma denk düşen bir organizasyon aradım. Şükür ki önce Esra ve Sevil ablayı, sonra (bizim kendimize deyişimizle) “Tatlı Cadıları” buldum. İyi ki de bulmuşum… Birilerinin yanında olabiliyorsak, bir erken teşhisin fark edilmesine sebep olabiliyorsak ve hiçbir şey yapamıyorsak bile yüzleri güldürebiliyorsak bundan güzeli yok. Unutmayın, her zaman umut var…
32 yaşındayım, evli ve bir kız çocuk annesiyim. Mesleğim, Maden Mühendisliği fakat bir kamu kurumunda ihracat alanında uzman olarak çalışmaktayım. Yurt dışında üye olduğumuz derneklerde, bu derneklerin projelerinde derneğimizi temsil etmekte ve etkinliklere katılmaktayım.

Adım, Defne. Anlamı, güzel kokulu bir ağaç. Çok eski zamanlarda, şifalı bitki olarak kullanılırmış. Babam, Genel Cerrah ve sıkça kanser ameliyatları yapıyor. Küçük yaştan beri kanser hastalarından, tedavilerine… babamdan çok şey dinledim. Babam, her zaman derdi ki: “Kanser tedavi sürecinde, kişinin duygusal durumu çok önemli. Yanında yakınlarının olması ve tedavi gören kişinin umutlu olması lazım.”
Kanserle Dans Derneği’nin insanların ruhuna dokunarak onlara umut olduğunu, ilham olduğunu ve belki de ruhlarının şifası olduğunu gördüm. Şimdi 17 yaşındayım, İzmir Amerikan Koleji’nde okuyorum ve okulumuzun dans takımındayım. Kanserle Dans’ın felsefesini, yaşıtlarımla paylaşmak ve onlara yardım etmek istiyorum.

Merhabalar,
Kanserle Dans Ankara gönüllüsüyüm. 2012 Mart ayında meme ca ameliyatı ile dansa başladım.
4 kür kemoterapi aldım. İlaç tedavisi ve 6 aylık kontrollerim devam ediyor. Erken tanıya dikkat çekmek ve farkındalık yaratabilmek için sizlerle beraberim.
Kitap okuyorum, doğa yürüyüşleri yapıyorum. Dostlarla bir arada olmayı seviyorum.
Yaşamayı seviyorum…

Kanserle Dans benim hayata bakışımı, hayattaki amacımı, önceliklerimi fark etmemi ve buna bağlı olarak değişmemi sağladı. Herkesin olduğu gibi benim de bu hayatta bir misyonum olduğunu öğretti bana. Hayatta öğrenilmesi en zor olan şeyi, bir insanın nasıl mutlu olabileceğini, beni neyin mutlu ettiğini öğretti bana.
Gönüllülük sıfatıyla hayatımda bence bana en çok yakışan, benim için bir “genel müdür” olmaktan bile daha değerli olan bir sıfat kazandırdı bana. Manevi şeylerin, özellikle de sağlığın en değerli şey olduğunu, aslında ne kadar şanslı olduğumu ve bunun için her gün şükretmem gerektiğini öğretti bana. İyi bir şeyler yapmak istediğinde Allah’ın seni hep iyi insanlarla karşılaştırdığını, etrafımdaki duyarlı duyarsız insanları tanımayı öğretti.
Özellikle günümüzde, onca kötü niyetli olan derneklere karşın sadece karşılıklı sevgi ve emekle büyüyen bir dernek olabileceğini, iyi insanlar konusunda umutsuzluğa düşmüşken aslında hâlâ ne kadar çok iyi insan olduğunu gösterdi bana. Ne diyeyim ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bende, Kanserle Dans’tan sonra.
Ben, hayatımın anlamını kazandım aslında. Özetle Kanserle Dans mutlu olmak için mutlu etmek, mutlu ettikçe mutlu olmak demek. Bunu öğrendim ben, gerçek anlamda….

2014 yılında vücudumun sesini dinleyip doktora gittiğimde ertesi gün kendimi ameliyathanede buldum. Doktorum beni 1 gün yatırıp çıkartacaktı. 5 gün oldu hâlâ hastanedeydim. O gün: “Hocam, kötü bir şey mi?” dediğimde, aldığım cevap “Evet.” oldu. İşte o anda benim için hayat durdu, her şey anlamsızlaştı. İşim, ailem, evim… Her şey. Tam 2 yıl. Ta ki derneğimizin başkanı, 35 yıllık arkadaşım Sevil Gürkan beni çeke çeke derneğin grup psikoterapisine götürene kadar. Derneğimizin gönüllü psikoloğu Sibel Cesur Akyunak’ın bizler için yaptığı birkaç grup terapisi sonrasında yeniden hayata dönmeye başladım. İşime döndüm. Her şey normalleşti ve o günden beri dernek için projeler üretiyorum.
Kemoterapi ve radyoterapi almadığım halde tek bir kelime 2 yılıma mal oldu. Dernek çalışmalarımız kapsamında katıldığımız tıbbi kongrelerde ve farklı platformlarda bunu dile getirerek hastaların ilk tanıdaki duygularının sesi oldum. Olmaya da devam ediyorum.
Ayrıca doktoruma (Prof. Dr. Ali Ayhan) ne kadar teşekkür etsem az. Bana derhal müdahale ederek erken tanı ile kemoterapi, radyoterapi almadan süreci atlatmama neden olduğu için.
Derneğimizin en önemli misyonu erken tanı farkındalığı. Erken tanı, hayat kurtarır. Vücudunuzun sesini dinleyin.

Merhaba,
2013 yılında karın ağrısı şikâyetiyle doktora gittiğimde 2. evre kolon kanseri teşhisi konuldu ve ardından ameliyat oldum. 12 kür kemoterapi aldım. Kemoterapi alırken ve tedavim devam ederken doktorumun söylediklerinin tümünü uyguladım, kendisine güvendim. Çevremden bana yararı olacağını düşünerek tavsiye edilen hiçbir şeyi kullanmadım.
Kanserle Dans sayfasını tedavim devam ederken takip etmeye başladım. Gönüllü doktorlarımızdan ve diyetisyenimizden birçok doğru bilgiye ulaştım.
Spor yapmanın, müzikle ilgilenmenin, kitap okumanın, el işi yapmanın, sevdiğimiz arkadaşlarımızla birlikte olmanın ve umudumuzu hiçbir zaman kaybetmemenin iyileşmeyi hızlandırdığı düşüncesindeyim.
Kanser kelimesinden değil, geç kalmaktan korkmalıyız ve düzenli kontrollerimizi yaptırmalıyız.
Sağlıklı günlerde hep birlikte olmak dileğiyle… Bizleri bir araya getiren, emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.

Adım Funda Wieand, 1970 yılında Almanya’da küçük bir kasabada doğdum. Memleketim Çeşme-İzmir. Üç kardeş arasında ortancayım. 1983 yılında ailemle birlikte, İzmir’e, Türkiye’ye geri dönüş yaptık. 1991 yılında Tansaş Genel Müdürlük’te muhasebeci olarak görev yaptım. 1995 yılında evlendim ve 1999 yılına kadar İzmir’de yaşamaya devam ettik. 2000 yılında bir erkek çocuğum oldu, adı da Ege.
2012 yılında Zumba Eğitmeni oldum. 2012 yılından bugüne mesleğimi profesyonel olarak aktif yapmaktayım ve sürekli kendimi her alanda geliştirmeye devam etmekteyim. 2013 yılına kadar Avrupa ve Amerika olmak üzere yurt dışında yaşadım. Bu süreçte, birkaç yabancı dil öğrendim.
2013 yılında İzmir’e geri döndük ve bugüne kadar burada yaşamaya devam ettik. Bu esnada, Güzin Yıldırım ile tanıştım ve kendisi beni Kanserle Dans Derneği ile tanıştırdı. Altı senedir bu dernek için gönüllü olmaktan gurur duyuyorum.
1999 yılında babamın akciğer kanserinden vefat etmesi, sonra 2008 yılında halamın beynine metastaz yapmış olan akciğer kanserinden vefat etmesi beni çok etkiledi. Hayalim, kanser hastası dostlarımın, gönüllülük ve destek anlamında, her zaman yanlarında olmaktı.
Aralık 2016’da Güzin Yıldırım ile Kanserle Dans Derneği için Zumbathon gerçekleştirdik. Birçok hastanenin çeşitli etkinliklerinde görev aldığım Zumba ile gönüllü olarak her şekilde yardım ve destekte bulundum.

Ben, Gözde Kocabıyık. Oyuncuyum ve aynı zamanda drama eğitmeniyim.
Sanırım en büyük dramamı 2012 yılında anneme “lösemi teşhisinin’’ konulmasıyla yaşadım. Annemin hastalığına çare bulmak amacıyla araştırmalarda bulunup kendimi çok yorgun ve çaresiz hissettiğim anda, Kanserle Dans Derneği’nin kurucuları- iki güzel melek- Esra ve Ebru ile tanıştım. Annemin hastalığı boyunca bana güç verdiler, destek oldular. Araştırmalarım boyunca doğru kanalda olduğumu anladım. Ancak 2013 yılında maalesef annemi kaybettim. Ama Kanserle Dans ailemden kopmadım. Bu güzel ailede kardeşlerim ablalarım ve dostlarım oldu. Birlikte güzel etkinliklere, organizasyonlara imza attık; birbirimizin yaralarını sardık. Birlikten kuvvet doğar ilkesiyle, el ele gönül gönüle verip kalplerimizi aynı amaçta birleştirdik.
Belki birçoğumuz Kanserle Dans yolculuğunda tökezledik, yakınlarımızı kaybettik, ama yılmadık. Bizim gibi dans eden arkadaşlarımızın yol arkadaşı olduk, olmaya da devam edeceğiz. İnanıyorum ki birlikte çok daha güzel projelere imza atıp kanserle dans edenlere ışık olacağız, ses olacağız. Durmak yok! Dansa devam! İyi ki varsın, Kanserle Dans!

Adım, Gülseren Güneş. 1974 doğumluyum. 2008 yılında kızımın böbreğinde kitle ile kanser korkusunu içimde hissettim. Kızım ameliyat oldu çok şükür sonuç temiz çıktı fakat bir böbreğini aldılar. Uzun zaman kontrol altında oldu şükür bir sorun çıkmadı. Kızımın ameliyat zamanın da babamı akciğer kanserinden kaybettik. Bu hastalığa karşı hassaslaştım.
2015 yılında smear testim sonucunda beni direkt onkoloji bölümüne yönlendirdiler. Tekrar eden parça alımları sonucunda ameliyatla rahim ve bir yumurtalığım alındı. Bu süreçte tekrar yaşadığım korku, beni araştırmaya ve deneyimleri okumaya itti. Bu sırada Kanserle Dans sayfasını takip ediyordum. Güzin Yıldırım’ın “sayfada gönüllü olmak isteyenleri aramızda görmek isteriz” diye bir paylaşımını gördüm. Bu konuda hassas olduğum için hemen “ben gönüllü olmak isterim, nasıl yardım edebilirim?” diye yazdığım yorumuma karşılık sevgili Güzin Yıldırım samimi, sıcak tavrıyla yaklaştı.
O günden bu yana Kanserle Dans’ta aktif olarak hastanede, hasta arkadaşlarımızın yanında oluyoruz. Hasta değilim, fakat bu hastalığa karşı çok hassasım. İzmir gönüllülerinden biri olmaktan gurur duyuyorum.

Ben, Gülümser Yurt. Emekli Matematik Öğretmeniyim. 2008 yılında sesim kısılmaya başladı, ben önemsemedim.
Kızımın zoruyla doktora gittim. Bir şey çıkmaz diye tek başına gittim. İlk muayenede beni hiç hazırlamadan direkt “Sen kansersin” dedi. O anda ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşırdım. Başka bir doktora gittim. Muayeneden sonra “Ben kanser miyim?” dedim. Doktorum da “Ben biyopsi yapmadan bilemem.” dedi. O zaman doktoruma güven duydum.
Biyopsi oldum. Sonuçta C-32 gırtlak kanseri olduğumu öğrendim. Doktorum ameliyat önerdi; “Gırtlağının sol tarafı alınacak ama ameliyat sırasında sağ tarafını da alabiliriz.” dedi. Hemen “Sesim ne olacak?” dedim. “Sesiniz çıkmayabilir.” dedi. “Başka ne yapabiliriz?” dedim. “Kemoterapiyle tedavi olabilirsiniz.” dedi.
Onkoloğumla görüştüm ve tedaviye başladık… 3 kür kemoterapi aldım. Daha sonra da 365 iş günü ışın aldım.
Hastanede yatarken küçük dizüstü bilgisayarımla resimler yaptım. Tedavi sırasında saçlarım döküldü, cildimde yanıklar oldu. Bunları takıntı yapmadım. Evde fırsat buldukça dans ettim, resim yaptım. Gezilere gittim. “Ben, seni yeneceğim!” dedim. Şimdi bitti gitti… Kanser değil biz güçlüyüz…

İsmim Güzin Yıldırım. 16 Kasım 1975 İzmir, Karşıyaka doğumluyum. 25 yıldır eşim Kâzım Yıldırım ile bir hayatı paylaşıyoruz. Meme kanseri ile tanışmadan önce satış sorumlusu olarak çalışıyordum. Kanser, hayatımda pek çok değişiklik yaratmama bir araç oldu. 2013 yılında yolum Kanserle Dans Derneği ile kesişti. 2017’den beri de derneğimizde başkan yardımcısı olarak görevimi devam ettiriyorum. Kolon maketi ve Meme maketi ile Türkiye’nin birçok il ve ilçesinde kanserden korunma yolları ve meme muayenesi hakkında insanlara bilgilendirmeler yapıyorum. Okullara ve şirketlere gönüllü hocalarımızla beraber kanser ve korunma yolları hakkında sunumlar yapıyoruz, bilgilerimizi aktarıyoruz.
2012 yılının Aralık ayında kendime yaptığım elle meme kontrolünde sol mememde bir sertlik fark ettim. Gerekli kontrol ve tetkikler sonucunda 3. evrede Meme Ca olduğum anlaşıldı. 4 Şubat 2013’te ameliyat oldum. Ardından zorlu, yorucu ve oldukça endişeli günler geçirdim. 21 kür kemoterapi, ışın tedavisi, pek çok yan etkisi ve vücudumdan eksilen rahim dahil birçok organ… Hayatım bir anda değişti, bedenim ve ruhum alt üst oldu. Anneliğinin elinden gidişi, yaptığın bütün planların bir anda değişmesi… Saçlarımın iki defa dökülmesini izledim, ardından elimden giden tüm hayallerimin yıkılmasını… Yıllardır çalıştığım işimi bıraktım. Onkoloji koridorlarında, her kemoterapide gördüklerim, yaşadıklarım bana hayatı öğretmişti. Anladım, ben kanserim. Yaşadıklarını kabullenirken düşe kalka ayağa kalktığında büyürsün. Ve esas o zaman öğrenirsin kanserden çıkış yolunu bulmayı. Ne yapıyorum ben? diye düşündüm ve “Tek benim başıma gelmedi bunlar!” dedim. “Neden ben?!” diye isyan etmedim. İsteseniz de istemeseniz de size pek çok tecrübe edindiriyor. “Bu hastalıkla da ille de savaşırım ALLAH’ın izniyle.” dedim.
”Senin başına gelen benim başıma gelmiştir.” diyen canım eşim, benim hep yanımdaydı. Bu dönemde ve öncesinde her daim ailem ve can dostlarım, arkadaşlarım hep yanımda olup bana destek oldular. Kanserle Dans Derneği’ne gönüllü olarak girmiştim. Burada öyle dostlar edindim ki kan bağı değil can bağını gördüm. Birçok arkadaşım, can dostum, kardeşlerim oldu. Ama bir o kadar da canlarımızı kaybettik. (Aramızdan ayrılan, kaybettiğimiz bütün dostlarımıza Allah rahmet eylesin. Mekânları cennet olsun.)
Biz birbirimize öyle bir kenetlendik ki, bu alanda çalışan birçok sivil toplum kuruluşları gibi bizler de tüm kuvvetimizle kanser farkındalığı için ekip halinde çalışmalara başladık. Her zaman da elimizden gelen her şeyi yapacağız.
Yalnız kanser değil, bütün hastalıklarla ilgili sivil toplum kuruluşlarına katılıp veya bireysel olarak da farkındalık için bir şeyler yapabilir, gönüllü olabilirsiniz. Hatta bu dernekler ile farklı uğraşlar edinebilirsiniz. Ben, İzmir Ege Orman Vakfı TSM Korosu’na katıldım. Aynı zamanda da koroda koristim. Ege Orman Vakfı gönüllüsü oldum. Çeşitli hastanelerde ayrı bir gönüllülük yapıyor ve birçok STK’ya katılıp gönüllü olarak çalışmalar yürütüyorum. Bu sayede yeni dostlar, ağabeyler ve ablalarım oldu. En önemlisi hastalık dönemi ve sonrasında moral bulup hayata farklı açılardan bakmayı, hastalığımın diğer işlerimi etkilemediğini öğrendim.
Bu hastalık bana, önce sağlık demeyi öğretti. Çünkü insanın başına gelmeyince önemini anlamıyor. Umarım bunu okuyanlar da başlarına gelmeden biraz olsun anlamaya çalışır ve gönüllü olmak isterler. Sağlıklı olursak her şeyi birlikte başarabiliriz. Ben artık geriye dönüp bakmıyorum. Anımı en iyi şekilde, sevdiklerimle beraber yaşamayı öğrendim. Hayatın keyfini çıkarın.

1968 yılında madenci baba ve ev hanımı annenin çocuğu olarak Kozlu’da doğdum. Bir yaşında ailem Ankara’ya yerleşti. Açıköğretim Fakültesi İşletme Bölümü mezunuyum. 18 yaşında tiroit ameliyatı geçirdim. 24 yaşında evlilik yaparak İzmir’e yerleştim. Üç erkek evlat annesiyim. En küçük oğlumun hamileliği kan uyuşmazlığı nedeniyle riskli geçti. Erken doğum esnasında eşi yapıştığı için rahimde delinme oldu ve dört gün komada kaldım, iki ay hastanede yattım.
2006 yılı Nisan ayında mememde şiddetli bir ağrıyla uyandım, mememe dokunduğumda elime kitle geldi. Bir hafta ağrıyla geçti, en sonunda dayanamayıp doktora gittiğimde muayene, ultrason ve mamografi bir saat içinde acil yapılıp aynı gün biyopsi alındı. On beş gün sonra sonuç çıktı, üçüncü evre meme ca tanısı konuldu ve tedavi başladı. İkinci kemoterapiyi aldıktan sonra saçım döküldü. Beni en çok üzen saçımın dökülmesi olmuştu.
Şimdi yazacağım mutlaka benim gibi kanser geçirmiş birkaç kadının başına gelmiştir… Saçım döküldü ve eşim terk etti. Bir yandan hastalık diğer yandan çocuklar… Hastalığıma üzülme gibi bir lüksüm yoktu, ayakta kalmalıydım. Kemoterapilere gitmemeye başladım. Bağışıklığım ve kan değerlerimde düşüş oldu. Tedaviye tekrar gittim, doktorum çok kızdı. Sadece sessizce dinledim ve “Çocuklar?” dedim. Bakacak kimse yoktu. Babaanne bakıyordu ama hem ben hem çocuklar üzülüyorduk. Ağlayarak anlattım, doktorum yerinden kalktı ve yanıma gelip bana hastalığımın ciddiyetinden söz etti. Tedavi olmazsam çocuklarımın annesiz kalacağını söyledi ve tekrar başa döndük.
Kemoterapi sonrası radyoterapi gördüm. Radyoterapinin 27. günü boğazımda bir şişlik fark ettim. Radyoterapi doktorum gördüğünde direkt genel cerraha yönlendirdi ve tetkikler başladı. Tiroitime nüks olduğu söylendi. Ameliyata alındım, ses tellerime çok yakın ve paratiroit bezime yapışmıştı kitle. Çok şükür ses tellerim kurtuldu ama paratiroit bezim tamamen alındı. İlaç desteğiyle şu an kalsiyum alıyorum.
Ameliyat sonrası çocukları babalarına bıraktım. On beş gün atom tedavisi gördüm. Daha sonra önce akciğer sonra karaciğerde sorun başladı. Akciğerden iki kez bronkoskopi oldum. Şu an takipteyim, karaciğer de aynı şekilde.
Kısa bir zaman sonra rahimde kalınlaşma oldu, rahim ağzında, sekiz kez biyopsi oldum ve rahim alındı. Zorlu bir süreçti, geçti mi? bilemem…
Üç aylık kontroldeyim, gidersem tabii. Onkoloji doktorumun bana dediği gibi iflah olmaz bir hastayım.
Hastalık, önceliğim olmadı hiç; çünkü savaşmam gereken hayat mücadelem vardı. Bir yerde kafam isyan etti ve üç ay psikiyatride yattım ama iyi ki yattım! Oradan çok farklı bir Hülya taburcu oldu. Çevrem öyle dedi. Aslında öyle değildi… Her şeyden zevk alan eski Hülya geri geldi. Hemen ardından Kanserle Dans’la yollarım kesişti, iyi ki karşıma çıktı! Hayat benim için zevkli hale geldi. Faal olarak gönüllü çalışmaya başladım. Severek, zevk alarak aktif olmaktan mutluydum. Dört gözle şu virüsün geçmesini ve tekrar onkoloji bölümünde hastalarla bir arada olmayı bekliyorum. Benden bu kadar.
Sevgi ve saygılar hepinize…

Gönüllülük; Kalp atışlarımızı nefesimizde, inanç kalıplarımızı vicdanımızda hissettiğimiz; başka hayatlara dokunmanın mutluluğu ve gülümsetmeyi derince yaşadığımız kutsal bir değer.
Kanserle Dans: Milyonlarca insanın çıkarsızca, beklentisiz sevgiyle, acıyla, tüm duygularla buluştuğu ve birbirinde teselli bulduğu en güzel aile. Bu ailede emeği geçen, başka hayatları kendi hayatıymışçasına yaşayan tüm gönül verenlere teşekkürler…
Bu aileyi meydana getiren sevgi dolu iki yüreğe mutluluklar…

Kanser olduğumu öğrendiğimde zaten kanserle mücadele veriyorduk. Eşim beyin tümöründen iki ameliyat geçirmiş, radyoterapi görmüş ve kemoterapi alıyordu. Önce yok dedim, benimki temiz çıkacak; çünkü bir evde iki kanser hastası olmaz! diye düşündüm. Fakat sonuç kötüydü meme ca teşhisi konulmuştu. İşin kötü yanı kayınvalidemi meme ca’dan kaybetmiştik ve çok gençti. Geçmiş olsuna gelenler “Vah vah! Kayınvalidene mi çekti kaderin?” diye ağlıyorlardı. O gün karar vermiştim ve kayınvalidemin kaderini yaşamayacaktım.
Bu hastalığı kabul edersem benimle iyi geçinir uslu uslu oturur dedim ve onu sevmeye başladım. Hem o güne kadar beni acımasızca üzenler, artık “O, hasta.” diye çok üzerime gelmiyorlardı. Derdim, bana şifa olmuştu. Böylelikle hastalığımı kabullendim.
Hastaneye gittiğimde yaşını almış kadınların hamile olması beni çok etkilemişti. Çünkü çocukları kanserdi ve kemik iliği gerekliydi. Bu yaşta yeniden hamile kalmak, hasta bir evlada sahip olan anne babalar için çok zor bir durumdu. Çok etkilenmiştim bir yandan da kendi tedavim çok zor geçiyordu ama bilinçli ve tecrübeli olduğum için zorlanmıyordum. Peki ya eşimde bu kadar güçlü müydüm? Hayır, çünkü o zaman bunları ilk kez yaşıyordum. Bu zorluğu bildiğim için insanlara faydalı olmaya çalışıyordum ve umutsuzluğu bir kenara atıp bu kadar zor bir tedaviden iyi çıkılabileceğime insanları inandırmam gerekiyordu.
İlk olarak Facebooktan iki gruba üye oldum. Diğer grup bana ulaşmış ve çalışma teklif etmişti. Kabul ettim. KANSERLE DANSI takip etmeyi bırakmadım. Kanserle Dans’ta beğeni yapıyorum ya da paylaşım yapıyorum diye bana tepki gösteriyorlardı. Fakat Kanserle Dans’ın kurucularından Esra Ürkmez, benim o grupta üyeliğimi bildiği hâlde bana broşür ve bileklik istediğimde itirazsız, ücretsiz göndermişti. Bir süre daha o grupta çalıştım yanlış gördüklerime itiraz ettim ama o grup amacının dışında çalışıyordu. Tek bildikleri yemek düzenleyip kahvaltı düzenleyip fotoğraf çekilmekti.Bense daha farklı çalışmalar bekliyordum. Kendi çabamla Cüneyt Tuğrul Bey’e ve Emine Uçar Hanım’a ulaştım. Meme ca hastaları için lenfödem bilekliği istedim. 20 adet ücretsiz kargo parası bile almadan bana gönderdiler. Ben bu bileklikleri Pamukkale Üniversitesi Onkoloji Bölümü’nde ücretsiz dağıttım. Bu o grupta taktir görmedi çünkü amaç faydalı olmak değildi. Hemen bir istifa dilekçesi ile yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettim. Sonra da Facebook’taki gruplarından ayrıldım. Arkamdan bir mektup geldi yıllık aidatı 20 TL ödemezsem icraya verilecekmişim. Hemen gittim ödedim. 200 TL tutarında bileklik ücretsiz geldi ama emek verdiğim grup beni icraya verecekti. İyice soğumuştum artık. Fakat kanserle mücadele eden insanlar, bu insanların eline kalmamalıydı.
Kanserle Dans üyeliğim devam ediyordu. Ta ki Ebru Tontaş bana aktif görev teklif edene kadar… Çok mutlu olmuş, gurur duymuştum. Hiç düşünmeden kabul ettim ve kanser hastaları için gerçek çalışma nasılmış bu ailede gördüm. Önce çok bocaladım çünkü böyle bir düzen böyle bir sıcaklık beni çok etkilemişti.
Her şey rayında, herkesin bir görevi vardı ve kimse kimseye müdahale etmiyor ve haksızlık yapmıyordu. İşte! dedim, ait olduğum yeri buldum. Henüz çok yeniyim ama bu çalışmalar beni çok etkiliyor. Hasta çocuklara saçlarını bağışlayan insanlar, peruk seferberliğine girenler, hangi ilde görevlisi varsa hasta olan ve ameliyat olana ziyarete gidenler, yurtdışı- yurtiçi bütün çalışmaları takip edenler, ilaç ya da doktor sıkıntısı çekenlere çare olanlar… beni daha da heyecanlandırmıştı. Şimdi ait olduğum yeri ve insanları çok seviyorum iyi ki buradayım iyi ki beni aralarına aldılar. Çünkü benim yaşamam, hayatta olmam gerekiyor. Oğlum var, çok başarılı ve çok akıllı bir çocuk. Onu kimselere emanet edemem. Yaşamam ve onu yetiştirmem gerekiyor. Rabbimin izniyle başaracağım inşallah. Ve bunu başarırken yanımda bir sürü insanı da beraberimde taşıyacağım…

Normalde her işin olacağına inanan ve sorun başkasının sorunu olduğu zamanlarda da bu cümleyi hatırlatan biri olmama rağmen, bana kanser teşhisi konulduğunda işin olacağına varmayacağı gibi bir korkuya kapılmıştım. Bazen “Ne biçim insanım!” dedim kendi kendime. Kendime bile faydam yokken başkasına nasıl faydam olur. Böyle zamanlarda insan, birinin omzuna dokunup “geçer elbet” demesini arzu eder ya. Geçeceğini bildiğimiz hâlde bunu başkasından duymak isteriz ya. Evet, ben de istedim o el dokunsun.
O el dokundu ama omzuma değil yüreğime dokundu… Çözüm oldu, can oldu, canan oldu… Hayatıma umut ekmeye çalışırken yüreğime dokunup beni hayata bağlayan KANSERLE DANS oldu. Ebru oldu, Esra oldu. İyi ki varsınız…

Merhabalar,
Evli, mutlu, çocuklu derler ya…, bende eşim ve iki oğlumla birlikte sağlıklı, mutlu bir şekilde ev ve iş hayatıma (bir kamu kuruluşunda kimya mühendisi olarak çalışıyordum, halen de devam ediyorum çalışmaya) devam ederken, 2007 yılı Haziran ayında rutin kontrollerimle başladı benim hikâyem. Sağlıkla ilgili hiçbir şikayetim de yoktu ama öyle olmuyormuş. Retroperitonal bölgede (karın ile sırt arasında bulunan boşluk bölge) bir kitle, yaklaşık portakal büyüklüğünde. MR, tomografi çekimleri sonucunda kitlenin alınmasına karar verildi. 24 Ağustos 2007 yılında ameliyat oldum. Benim portakal büyüklündeki kitlem, kum saati şeklini almış ve bir o kadar da kalınbağırsağımın altında büyümüş ve on iki parmak bağırsağıma yapışmış. Dokuz gün hastanede kaldım. Patoloji sonucum gelmişti. “Metastatik kist adenokarsinom” kötüydü… Doktorum altı kür kemoterapi almam gerektiğini söyledi ve yeni bir sürece başlamış olduk. Ama bu arada sevgili eşim patolojik incelemeyi başka bir hastanede daha yaptırmak istedi ve yaptırdık. İyi ki de yaptırmışız. İleri boyama tetkikleri ile detaylı bir patolojik inceleme sonucunda benim kitlenin “primer kist adenokarsinom” olduğu kesinleşti. Ama yine de kemoterapiyi almam gerekiyordu. Aldım ve şu an çok şükür iyiyim, bir yıllık rutin kontrol dönemine başladım.
Tüm bunları neden anlattığıma gelince; ben erken tanı sayesinde hayattayım. Çünkü hangi doktora gitsem “Nasıl fark ettiniz?” diye hep sordular. Bölge itibarıyla hiç belirti vermeyen bir yerdeymiş benim kitlem. Ancak kitlenin patlaması ve organ tutulumları olunca belirtiler başlar, o zaman da tedavi süreci ve şekli çok ağır olabilirdi ya da…
Tedavim bittikten sonra ve psikolojik olarak kendimi hazır hissettiğim anda, bir dernekte gönüllü olarak çalışarak erken tanının önemini insanlara anlatmalıyım diye düşünürken ve internette araştırmalar yaparken “KANSERLE DANS DERNEĞİ” çıktı karşıma. Facebook sayfaları vardı, oraya girdim ve paylaşımlarını gördükçe ben de müdavimi oldum Kanserle Dans’ın. Sayfadaki herkes, gönülden bir şeyler yapmak için çalışıyordu. O gruba ben de dahil oldum.
O günden bugüne insanları bilgilendirmek, erken tanı konusunda farkındalık yaratmak için gönüllü doktorlarımızla el ele vererek bilgilendirme toplantıları organize ediyoruz. Farklı ortamlarda kitaplarımızı ve broşürlerimizi dağıtarak özellikle çocuklar ve gençlerde farkındalık yaratmaya çalışıyorum. Sporun sağlıktaki önemini vurgulamak için koşulara, eşimle birlikte dernek adına katılıyorum ve grubumuzdaki arkadaşların da katılması için etkinlikler yapıyorum.
Bu, bir gönül işi. Bir insana bile dokunabilmek ve onda kanser konusunda farkındalık yaratabilmek; kanserle dansına devam eden arkadaşlarımıza farklı etkinlikler düzenleyerek onlara moral olmak, evden dışarı çıkmalarını sağlamak ve gözlerindeki gülüşü görebilmek mutlu ediyor beni.
Sevgili Esra ve Ebru’nun sayesinde hayat bulan KANSERLE DANS AİLESİ için elimden geldiğince çalışıyorum ve sağlığım elverdiği sürece de çalışmaya devam edeceğim.
Ben, erken tanı sayesinde hayattayım. Lütfen herkes rutin kontrollerini yaptırsın.
Azim, inanç, moral, sevgi ile yapamayacağımız şey yok diye inanıyorum. Sağlıkla ve sevgiyle dolu geçsin günleriniz.

Sene 2008. Düzenli jinekolojik kontrollerime gittiğimde rahimden alınan biyopsi sonucu enfeksiyon aldım, hastaneye yattım. Hastanede doktorum “Normal olmayan durumla karşı karşıyayız, rahim ve yumurtalığın alınması gerekiyor.” dedi. Acil ameliyatla rahim ve yumurtalık alındı. Sonuç maalesef kanser oldu. Bu durum karşısında 2. ameliyat gerekli görüldü, lenfler de alındı. Yaklaşık olarak 3 ay hastanede yattım. 2.ameliyat sonucu tahliller temiz gelince kemoterapi ve başka bir ilaca gerek duyulmadan taburcu oldum. Erken teşhisin faydasını gördüm.
Kanser olduğumu öğrendiğimde biraz bocaladım. Eşim ve ailem hep yanımda oldular, acımı paylaşmaları benim için çok iyi oldu. Yaşama tutundum, yaşamak o kadar güzel ki…
Meme kontrollerime düzenli gittim, 7 sene sonra memede nüksetti. Tekrar hastane ve cerrahi müdahale ile meme tamamen alındı. Ameliyat sonrası 4 kür kemoterapi aldım. 5 yıldır da Tamoxifen kullanıyorum.
13 yılı geride bıraktım, kanserle yaşamayı öğrendim. Erken teşhisin çok yararını gördüm.
Tıbbi tedavilere ve doktorlarıma güvendim. Kanserle Dans Derneği ile tanıştım. Gönüllü doktorlarımız, psikoloğumuz, diyetisyenimiz ve bu hastalıkla mücadele eden arkadaşlarımla birlikte kanserle dans etmeye devam ediyoruz. Hepimiz bir aile olduk.
Emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.
Hepinize sağlıklı/şifalı günler dilerim.

Kanser olmadan sağlıklı bilgiye ulaşmanın mümkün olduğunu, doğru bilgilerle bilinçlenerek bu hastalığın bir baş ağrısı gibi atlatılabileceğini gösteren, bilimsel verilerle topluma farkındalık yaratan ve aynı zamanda bir dokunuş, içten sevgiyle karşılayan, sorunları dinlemeyi bilen ve hasta haklarına, psikolojisine saygılı bir dernek olduğu için buradayım.
Hasta motivasyonuna önem verildiğini gördüm ve bu konudaki hassasiyet de derneğe gönüllü olmamı sağladı.
KANSERLE DANS gönüllüsü olarak öğrendiğim ve ulaşabildiğim faydalı bilgileri paylaşmaktan manevi huzur buluyorum.

Ben, Zuhal Arıkanlı. Evliyim. Bir oğlum bir kızım ve dünya tatlısı bir torunum var.
Benim hikâyem 2012’de mememde elime bir sertlik gelmesiyle başladı ve meme kanseri olduğumu öğrendim. O anki duygularımı anlatacak söz bulamıyorum… Duygularım karmakarışıktı ve önümde uzun bir yol vardı. Ameliyat, kemoterapi ve radyoterapi derken 2013’te aynı yerden nüks olduğunu öğrendim. Tekrar başa dönmüştüm. Bu sefer mememi tamamen aldılar. Tekrar kemoterapi almaya başladım ve bu arada hayatım 2013’te Güzin Yıldırım, Hülya Çağlayan ve tabii ki Kanserle Dans ile kesişti Allah’ın izniyle ailemin ve dostlarımın desteğiyle ben bu savaşı kazandım… Bu hastalık bana çok şey kaybettirmişti ama bir o kadar da çok şey kazandırmıştı. Farklı bir dünya vardı. Bu sayede çok güzel dostlarım, arkadaşlarım oldu. Rabbim, bu yolda yürüyen tüm canların yar ve yardımcısı olsun. ♥